Karısını mutlu etmek için uydurduğu şarap önce ailelerinin, sonra komşularının, sonra köydekilerin masalarının vazgeçilmezi olmuş. İyice ünlenen şarap bir gün krala sunulmuş. Şarabın tadını çok beğenen İspanya kralı, VII. Fernando, bu şarabı yapanı tez vakitte krallığında görmek istemiş. Şatoya giden Gria, Kralının şarabı daha da seveceğini düşünüp, şarabın hikayesini anlatmış. Kral hoşnut bir şekilde Gria'yı dinlerken şarabın adını sormuş. Gria mahçup mahçup "şarap" diyebilmiş. Hikayeden çok hoşlanan kral, Gria'ya "bu şarap ayrı olmalı ama" demiş. "Bu şarap senin ve karının olmalı.. Peki karının adı ne" demiş? Gria yüzünde güller açarak "Sandra" demiş kralına. Kral da gülümseyip, "iş önemlidir Gria, ancak, karın, hayat eşin, ismini duymanın bile yüzünün güldürmesine neden olan varlık her şeyden önce gelir. En güzel eserinin adı onunla başlamalı, seninle bitmeli" demiş ve kadehini "SanGria" diyerek kaldırmış..
Yüzünüzde hafif bir tebessüm oluştu mu? Yoksa hala bu kız ne anlatıyor yine diye mi bakıyorsunuz bilmiyorum? Bugün, bu yazının tek amacı huzurlu, güzel, eğlenceli geçen bir hafta sonundan sonra pazar keyfinize keyif katmak. O yüzden önce sizi gülümsetebilecek bir hikaye sonra da keyifle içebileceğiniz bir içki hazırlayalım dedik.. Ya da gelin birlikte hazırlayalım.. Üşenmenize gerek yok, pek miskin pazar günü için bile çok kolay bir tarif..
Malzemelerimiz;

Sangria'yı ilk kez Barselona'da patronumla içmiştim. La Rambla caddesindeki kafelerde nerdeyse herkesin masasında vardı. Malum oranın içkisi. Orda anlattıklarına göre, aslında Sangria meyvelerin şarap içinde bir gün bekletilmesiyle elde ediliyormuş. Şarap içine asıl tadı veren meyve Portakal olduğundan hiiçç bekletmeden teşekkürler teknoloji diyip portakal suyu kullanıyoruz. Tadı hiç fark etmiyor.
Onun dışında meyve tercihi tamamen size kalıyor. Şeftali, kayısı, çilek, biraz ekşimsi isterseniz limon bile..
Meyve suyuyla karıştıracağınız için çok da pahalı ve aromalı bir şaraba gerek yok. Köpek öldüren olmasın yeterli :)
Meyveleri hazırlıyoruz, (yani kuzimin minik elleri hazırlıyor ;))

Sürahimizi dolduruyoruz çileğimizle...
(Önden çıkan ellere dikkat, bir gün halkını selamlayacak;)) Teşekkürler Pınar:))

Armutlaarrr..

ve buzlarr..


Önce sürahinin yarısından azını portakal suyu ile dolduruyoruz..

Sonra şarabımızı doldurmaya başlıyoruz.

Sürahiyi bol bol sallayıp, birazcık buzdolabında tutuyoruz içkimizi.
Her şey hazırsa haydi sofraya ;)

Yanımda olan olmayan tüm sevdiklerime iyi hafta sonları...
Bi de yanımda olmayanlar..
Ben sizi çok özlüyorum..
Ps.: Bu yayında bahsi geçen Gria ve Sandra hikayesi tamamen tarafımdan uydurulmuş ve içine itina ile bol bol ima serpiştirilmiştir ;) Aslında kesinlikle böyle bir hikayeyi hak eden bir içki. Denemediyseniz şiddetle tavsiye ederim.
Yüzünüz gülsün diye hikayeyi uydurdum ama VII. Fernando gerçekten o dönemin kralı. Yani Fernando dendiği anda akla hep pembe dizilerdeki fakir kızın zengin manitası gelir. Hani şu aynı zamanda pek yakışıklı olan. Bu Fernando çirkin mi çirkin bir kral.. Gerçekler işte, naparsınız..
No comments:
Post a Comment